
İki melek koşa koşa dönme dolabın yanına geldiler .Binip binmemekte ikisi de karasızdı.İki eş ruh,aynı anda koşup bindiler,çıglıklar atıyorlardı.Korkularını birbirlerine sarılarak unutuyorlardı.Çılgınca eglendiler o gün,lunaparkta binmedikleri hiçbiş kalmamıştı.Onlar büyük bedenlerin yanlarında yürürlerken,hemen fark ediliyorlardı.Bizim dünyamızdan farklı bir dünyadalardı.Başlarının üstünde birer yıldız vardı sanki.Onları masum tutan,koruyan,kirletmeyen..İçlerinn beyazlıgı gibi,giysileri de bembeyazdı.Tek siyahlık ardından bembeyaz ışıklar saçan gözleriydi.İnsanın orda onlara bir ömür boyu,bakası geliyordu.Bizim dünyamızı terk edip,onların dünyasına girmek istiyordu insan.Ne yazık ki ruhlarımız onların dünyasına girebilecek kadar masum ve temiz degildi. Dost dediklerimizle dönme dolaplara biz de biniyoruz ama onlar gibi degil,ayrı ayrı yerlerdeyiz. Korktugumuzda uzatılmıyor eller,düştügümüzde ,canımız acıdıgında,onların da canı acımıyor,gözlerimizden akan yaşlar,onlarınkine karışmıyor,tek yürek olamıyoruz ayrı bedenlerde.Çıkarlar,kirli düşünceler set kuruyor önümüze. Maalesef ki ayrı dünyalarda ,ayrı ruhlar olarak, “ben” gözlüklerine takıp,asıl kazancın,bir çift tatlı söz,iyi bir kalp taşımak ,iyi bir dost olmak,ardından imrenilerek bakılacak bir insan olmanın keyfini çıkarmak oldugunu unutup,herkesin izledigi yol farklı olsa dahi,sonuçta hep aynı noktaya ulaşacaklarını göz ardı ederek,yolumuza çıkan herkesi ve her şeyi ezip ,yıkıp,hüsrana ugratarak yolumuzda ilerliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder