Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği Başkanı Doç. Dr. Cem İncesu, ''Kent yaşamı, zaman sorunu çiftlerin cinselliğinin kalitesini düşürdü. Stresi artırdı. Bu durum kadınlarda zaten eksik olan cinsel motivasyonu yok etti. Kadınlar artık cinsellikten zevk almıyor” dedi.
Doç. Dr. Cem İncesu, yoğun çalışma temposu, bir yerlere ya da bir şeylere yetişme telaşı içerisinde geçen yaşam temposunun insan vücudunda stres hormonlarını yükselttiğini, yükselen stres hormonlarının ise başta cinsel istek ve ereksiyon olmak üzere çeşitli cinsel işlevleri olumsuz yönde etkilediğini belirtti. İncesu şöyle devam etti:
''Kentlerde yaşayan insanların sürekli biçimde zamansızlık sorunu yaşamaları çiftlerin cinselliğe ayırdıkları zamanı azaltmakta, ayrıca ayrılan zamanın kalitesini düşürmektedir. Bu gelişmelerin doğal sonucu, aralara ve boş zamanlara sıkıştırılmaya çalışılan, özellikle gece geç saatlerde ve yorgun biçimde yaşanan, 'görev icabı' başlatılan, 'isteksizce' sürdürülen, 'yeterince haz almadan ya da doyuma ulaşamadan' tamamlanan ya da hafta sonu tatiller gibi belirli zaman dilimlerine ertelenen bir cinsellik kültürü ve yaşam biçimi toplumda yerleşmeye başlamıştır.''
Bu sürecin kadınlar açısından değerlendirdiğinde tablonun biraz daha karardığını vurgulayan İncesu, çalışan, eşiyle aynı güçlükler, koşuşturmalar, kariyer planları gibi stres faktörleriyle karşı karşıya olan kadınların ev ve çocuk bakımı gibi yükleri de üstlenmeleri sonucu kendi özel yaşamlarına, kişisel gelişimlerine ve cinselliklerine enerji ve zamanları kalmadığını kaydetti. Doç. Dr. İncesu, bu durumun kadınlarda zaten var olan cinsel isteksizlik ve motivasyonsuzluğu daha da artırdığını bildirdi.
Çiftlerin cinsel sorunlarını konuşmada güçlükler yaşadıklarını vurgulayan Dr. İncesu, başvuran çiftlerle yaptıkları görüşmelerde cinsel sorunlarını birbirlerine hiç açmadıklarını, bazen uzun yıllar her iki tarafın da sorunun kendisinden kaynaklandığını düşünerek karşı tarafın konuyu açmasını beklediğinin anlaşıldığını kaydetti. İncesu, erkeklerin de cinsel açıdan özgür, açık olmadıklarını, en özgüvenli görünenlerin bile cinsel konularda çekingen, utangaç ve kırılgan olduklarını ve sorunlarını kabul etmediklerini söyledi.
İncesu, “Erkekler tedaviye başvurmayı, yardım istemeyi, çözüm arayışına girmeyi şiddetle reddediyor” dedi. Cinsel fonksiyon bozuklukları yaşayan erkeklerin büyük bölümünün sorunlarını adeta bir kader olarak algılamayı tercih ettiklerine dikkat çeken İncesu, ''Tedaviye başvuru oranı bu alanda sorun yaşayan erkeklerin yüzde 10'unun da altında olduğunu söyleyebiliriz'' dedi.Cem İncesu, Türkiye'de kadınların en sık yaşadığı cinsel sorunun cinsel isteksizlik ve cinsellikten yeterince haz alamamak olduğunu dile getirerek, bunun da en temel nedeninin cinsellik konusunda toplumun muhafazakarlığı ve kadın-erkek arasındaki ayrımcılıktan kaynaklandığını söyledi.
Kadınların, doğdukları andan evlendiği güne kadar cinsellik alanında sürekli yasaklar, kısıtlamalar, suçluluk ve günahkarlık duyguları ile büyütüldüklerini söyleyen İncesu, cinselliğin kötü, acı ya da utanç verici, kadınlar için gereksiz ve ayıp bir kavram olarak benimsetildiğini ifade etti.
''Sonra bir gün birileri 'artık evlendin, bugünden itibaren cinsellik eşinle serbest, hatta cinsellik senin evli bir kadın olarak görevin' der ama ne yazık ki cinsellik öyle hesap kitaplara, mantıksal önermelere, toplumsal kurallara sığabilecek uyabilecek bir olgu değildir. 2006 yılında ülke çapında yaptığımız araştırma, kadınlarımızın evlendikleri ilk günden başlayarak büyük sorunlar yaşadıklarını göstermektedir.
Her 100 kadından 54'ü ilk denemelerinden başlayarak şiddetli ağrı, kasılma ya da korku, kaçınma gibi nedenlerle cinsel birleşme kurmakta bile büyük güçlükler yaşamaktadır. Her 10 kadından yaklaşık 1'inde bu zamanla da düzelmemekte ve vajinismus olarak bilinen bir cinsel işlev bozukluğu olarak sürmektedir.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder